19 Eylül 2010 Pazar

Yerli Dizi Yersiz Uzun

YETER AMA 90 DAKİKA !!!

Çok çalışmaktan yorulduk
Yaşamaya ancak yetecek kadar para
Düşünceye zaman yok
Güneş ışığını hissetmek istiyoruz;
Çiçekleri koklamak istiyoruz;
Tanrının bunu istediğinden eminiz ve 8 saati alacağız.
Doklardan dükkân ve fabrikalardan güçlerimizi bir araya getirdik:
Sekiz saat çalışma,
Sekiz saat dinlenme
Bunu başaracağız.
(8 saat şarkısı)



1886 Yılında Amerika’daki işçiler günlük 16 saatlik çalışmaya isyan ediyorlardı. Verdikleri mücadele sonucu günlük 8 saatlik çalışma hakkını elde ettiler. O gün de 1 Mayıs İşçi Bayramı ilan edildi. O günden sonra her 1 Mayıs günü emekçiler meydanları doldurup “8 saatlik çalışma haklarını” kutlarlar…
Bu 1 Mayıs günü sinema emekçileriyle alanda dururken endişeliydim.
Ya biri çıkıp da; “Yahu sizler günde 18 saat çalışıyorsunuz, zamanın Amerikan işçilerinden bile betersiniz, onlar hiç olmazsa 16 saat çalışıyordu; sizin 1 Mayıs’ı kutlayamaya ne hakkınız var, hadi yallah” dese ne diyebilirdik.
Keşke ayrı bir yerde toplanıp, bir basın açıklaması yapsaydık:
“Bizim böyle bir kazanımımız olmadığı için bayram yapmaya hakkımız yok, bu yüzden 1 Mayıs’a katılmıyoruz” diyebilseydik.

Tv dizilerinin 90 dakikayı bulması çalışma saatlerini de altüst etti…
Haftalık iş yetiştirme telaşı yüzünden emekçiler ciddi bir travma içinde…
Marx’ın artı değer teorisini deviren bir durum bu; herhalde Marx yaşasaydı yeni bir “Çarpı değer” teorisi geliştirmek zorunda kalırdı…

Yayıncı yapımcıdan 90 dakikalık diziler ister…
Yapımcı da ekibine söyler buna, baha her hafta bir bölüm yetiştirin, diye…
Senaryo yazarı beyni sulanarak üç dört günde 90 sayfa yazar…
Teknik ekip bunu hayata geçirmek günde 18 saat çalışıp dumura uğrar.
Sonunda izleyici karşısına gelir, 90 dakikalık dizi, reklam aralarıyla birlikte 180 dakikaya çıkar. Böylece bir dumur durumu da izleyicide yaşanır…

Ne zamandır sektörde tartışılan bu sorunu iki farklı açıdan inceleyebiliriz.
1-Teknik
2-Estetik

Teknik yön; 90 dakikalık bir iş günde 18 saat çalışmayla bir haftada anca yetişiyor, 8-10 saatlik bir çalışma için ya dizi süresinin yarıya düşmesi ya da çekimin iki haftaya yayılması gerekiyor. Dizilerin kısalması yayıncının, çekim gününün uzaması da yapımcının işine gelmediğinden olan emekçiye oluyor.
Emekçi, bu kölelik düzenine ses çıkartmadığı sürece devam edecek gibi görünüyor.
Burada emekçinin karşı çıkış cümlesi “Diziler kısalsın şeklinde” değil “Çalışma saatleri insin” biçiminde olmalıdır.
Günde 8 saat insani koşullarda çalıştıktan sonra ortaya çıkan işin 50- 90 veya 180 dakika olması emekçi açısından o kadar önemli değildir…
Ama bu bir iç sorundur; izleyicinin pek umurunda olduğu bir durum değildir…
“Bana ne kardeşim ben dizimi izlerim, sen de iş bulmuşsun çalış işte” diyebilir…

Gelelim estetik yöne; işte bu tamamen senaryo yazarlarını ilgilendiren bir konudur.
Senaryoların 90 dakikaya uzaması yazım açısından yıpratıcı olması yanında ortaya çıkan işin niteliği açısından da bir bozulmaya neden olmaktadır.
45-50 dakikada anlatacağınız bir öyküyü 90 dakikaya yaydığınızda anlatımda ciddi bir ağırlaşma oluyor, zorunlu olarak tekrarlara düşülüyor işin acısı bu gitgide senaryo yazarında bir mesleki deformasyona yol açabiliyor.
İşte bu noktada izleyiciyi de ilgilendiren bir durum ortaya çıkıyor…
Sinema dili açısından niteliksiz işler izlemek zorunda kalıyor, dizilerin uzunluğu bir doygunluğa sonrasında da bir bıkkınlığa yol açabiliyor.
İleriki zamanda “Dizi film mi, ığğğ yeter artık” diyip başka izlenceler araması kesindir.
90 dakika dizi film sektörünü bitirecektir…
Bindiği dalı kesenlerle oturup bir çözüm bulmak şarttır…
Diziler dünya standardı olan 45-50 arasında olmalıdır…
İlle de 90 dakika olacaksa; stoklu çalışılmalıdır (tabii günde 8-10 saat olmak kaydıyla), çekimler önceden başlatılmalı ve iki bölüm peş peşe gösterilmelidir, her bölümün kendi iç dinamizmi olacağından tempo sorunu ortadan kalkacaktır…
(Bu durum format satın alınarak uyarlanan bazı sitkomlarda uygulanmıştır).
Atay SÖZER