15 Eylül 2007 Cumartesi

"HAYAL KURMAK SERBEST"



Senaryo Yazarları Derneği (Sender) tarafından yürütülen "Hayal Kurmak Serbest" projesi cezaevlerindeki mahkumlara senaryo atölyeleri düzenlendi. Burada ortaya çıkan bir senaryo gene mahkumların katılımıyla filme çekildi.
"Ben Fazla Kalmayacağım" adlı film şimdi Antalya Film Festivali yolunda.

Sender Genel Sekreteri A.Haluk Ünal'la Diğiturk Dergisi bir söyleşi yaptı; HKS ve Sender'in yeni projeleri üzerine konuşuldu.
Söyleşi :Beril Yalçın


Hayal Kurmak Serbest" projesi hakkında bilgi alabilir miyiz?
"Hayal Kurmak Serbest", Senaryo Yazarları Derneği'nin yürüttüğü bir sosyal sorumluluk projesi. Bu projeyi bize teklif eden Levent Kazaktı.

"O Şimdi Mahkum"un senaryosunu yazmıştı, filmde oynamıştı...
Evet, senaryo çalışmasını Bayrampaşa Tutukevi'nde
yapıyor. Orada muhterem bir başsavcı vekili var, Metin Şentürk. onun aydın kişiliği birleşiyor, festival gibi bir şeye girişiyorlar. Film gösterimi yapıyorlar, ama atölyeler gerçekleşemiyor. 2006'da bize üye oldu Levent. Yaptığınız işleri duydum, çok beğendim, gelin bunu dernek olarak yürütelim dedi. Demek yönetimi de, Levent'le bana bu projenin tasarımı ve geliştirilmesi için yetki verdi.
Proje sadece mahkûmlarla film çekmeyi mi kapsıyordu?
Hayır, iki unsurdan oluşuyordu. Film festivali ve film öyküsü atölyeleri... İki tutukevinde çalıştık. Bir pilot çalışma yapalım,
başarabiliyorsak, projeyi İstanbul'daki bütün cezaevlerine yayalım dedim.

Biri Bayrampaşa, diğeri neresiydi?
Paşakapısı. Bayrampaşa erkek, Paşakapısı kadın tutukevidir. Biz haziranda atölyelere başladık. Kasımda festival başladı. Eylül ayına kadar vizyona çıkmış yerli filmler yarıştı.

Kaç film vardı?
11 film yarıştı. Tutukluların koğuş temsilcilerinden oluşan 50 erkek 50 kadın, kişilik bir jüri, önce kendi koğuşlarında tartıştılar.
Sonra eğilimleri alıp kendi kararlanıla en iyi birinci, ikinci, üçüncü filmi seçtiler. Birinci, "Dün Gece Bir Rüya Gördüm"dü, ikinciliği "Oyun" ve "Kurtlar Vadisi: Irak" paylaştı. Üçüncüsü de "Beyza'nın Kadınları". Paşakapısı'nda Neşe Şen, Gaye Boralıoğlu,
Bayrampaşa'da ise Hüseyin Kuzu, ben ve Birol Güven atölyeleri vardı. 15'er kişilik atölye yaptık.
Senaryo yazılıyordu...
Film öyküsü geliştiriyorlar, tretman yazıyorlar.

Dersler nasıl geçiyordu?
Çok keyifliydi. Atölyeler, 15, 20, 25 kişilikti. Ürün odaklı çalışıyorduk, 15 öykü çıktı. Birol'un atölyesinden çıkan, tümüyle cezaevinde geçiyordu, "Ben Fazla Kalmayacağım"... Bunu 15 dakikalık kısa film yapsam diye düşündü Birol, bir ürün de çıksın
ortaya diye... Ben de 90 dakika yapalım dedim. Eh, nereden buluruz bu kaynağı? Ezel Akay, Türk-Max için Mehmet Karaca ile çalışıyordu; projeden söz ediyor, Mehmet Karaca sıcak yaklaşıyor. Birol'la gidiyoruz, Mehmet Beyle görüşüyoruz, geliyoruz
bugüne. DIGITURK projeye sponsor oluyor... Bu bizi motive etti. Birol öğrencileri alıp, bu sefer 90 dakikalık bir filmin çıkması için çalıştırmaya başladı.


Mahkûmlar ne hissetti?
Başlangıçta ciddiye almamışlardı. "Böyle çok şey duyuyoruz, birileri gelip,dostlar alışverişte görsün, bir şey yapıp gidiyor." diyorlardı.Ama sonra baktılar karşılananda Safa Önal, Birol Güven, Levent Kazak, Gaye, Neşe, ben, Macit Koper... Ciddi bir ekip gelip gidiyor, zaman ayırıyor. O zaman anladılar işin farkını. Adalet Bakanlığı’nı ve Kültür Bakanlığının
da farkındalığı değişti. Çok ciddi bakıyorlar. Biz, "Hayal Kurmak Serbest projesiyle, Türkiye'de insan merkezli bir ceza infaz sistemi reformunda çok önemli bir işlev gördüğümüze inanıyoruz.


Neyi hedeflemiştiniz?
İşte şu: Senaryo... Sonuçta biz senaryocuyuz. Bu proje de bir senaryocular filmi. Sloganımız şu: Başlangıçta senaryo vardır. Biz genel olarak sanatın, özel olarak da sinemanın ve senaryo yazarlığının gücünün, insanlarda yarattığı özgürleştirici etkiyi, bunun dezavantajlı gruplar üzerinde nasıl dönüştürücü olabileceğini göstermeyi düşündük. Geçmişte,tutukluyu bir yere kapatıyorsun,dönüp arkanı gidiyorsun gibi bir durum vardı. Ona yeni bir hayat kurabilmesi için fırsat veriyor musun? Hayır... Bunların sayısının artmasının tutuklularda yaratacağı sonuç çok önemli.

Başka cezaevlerine de yayılsa...
Zaten bunu söylüyoruz, Türkiye'deki bütün cezaevlerine bütün sanatçılar çıkarma yapsın. Sadece sinemacılar değil, tiyatrocular, edebiyatçılar... Bütün sanat dallarında atölyeler açılsın. Şu anda 110 kişilik bir koğuştayız, burada en büyük sorun zaman geçirmektir, vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz diyorlar. İsterseniz koğuşlarınızı değiştirelim, sizi başka tarafa
taşıyalım dedi müdür bey, hayır gitmeyiz, biz izlemek istiyoruz dediler

Çekimlere karışıyorlar mı?
Aksine saygıyla özenle davranıyorlar, bizim işimizi Kolaylaştırıcı bir tutumları var,

Seti koğuşta kurdunuz...
Evet.

Kaçtan kaça çalışılıyor?
Sabah sekiz, gece on bir, on iki. Bildiğiniz set, diğer setlerden farkı yok. Ama mekan, bir cezaevi koğuşu; gerçek bir koğuş, gerçek bir avlu, gardiyan odası, koridor, spor salonu...

Hep olumlu bir tablo çizdiniz, orada set kurmanın hiç mi zor yanı yok?
Tutukevi, güvenlik merkezli üretilmiş, insan merkezli değil. Suçluların güvenliği ve bir cezayı yatması üzerine tasarlanmış, film çekilmesi için tasarlanmamış. Attığınız her adımda oradaki ezberi bozuyorsunuz. Eğer cezaevi idaresi, Adalet Bakanlığı ve tutuklular size sahip çıkmasa, sizin için özveride bulunmasa, bir saniyegörüntü çekemezsiniz. Birisinin engellemesi gerekmez,
oradaki sistem sizi engeller. Burası cami avlusu da değil, beş bin tutuklu var. Dalıa suçları kesinleşmemiş ama, kimisi ikinci, kimisi beşinci suçtan gelmiş. Sonuçta beş bin kişi yaşıyor.

Bütün nıahkûınların haberi var mıydı projeden?
Tabii. Bir broşür ve bir anket dağıttık. Gönüllüleri ve kültürel profillerini belirleyelim diye.
Sizi şaşırtanlar oldu mu içlerinde?
Vallahi, şaşırtmadılar.

Hepsi çalışkan mıydı, hiç tembel yok muydu?
Çalışkanı da vardı, tembeli de. Biz dışarıda nasıl amatörlerle çalışıyorsak, orada da öyle. Tek fark şu: Dezavantajlı bir grupla karşı karşıyasınız. Ama dışarıdakilere göre daha fazla bir sarılma ve sahiplenme var. Dışarıdakilerin birçoğu, ben de bir tane yazarsam, şöhreti, parayı kaparım diye geliyor. Cezaevinde ise, vakit geçmiyor ve bir şey öğrenebilir miyim gibi daha mütevazı ama çok daha anlamlı bir yerden hareketle geliyor.

Filmin konusu nedir?
Film, tutukluların gerçek deneyimlerinin bir havuzda toplanması ve bundan üretilmesi üzerine kurulu. Suçlu olmadığı halde hapse düşen ve iki yıl boyunca mahkemeleri bitmeyen, saf, naif bir aile babasının, Vural Çelik'in başından geçen komik, dramatik ve hüzünlü olaylar...

İsmine bakınca komedi gibi geliyor, ama...
Tamamen değil, ilk başta komedi unsuru egemendi, ama cezaevini tanıdıkça ve tutuklular işi öğrendikçe, işin hüzünlü, dramatik yanlan da güçlendi. Biz cezaevine çok gülümseyen bir bakış ürettik, ama ne kadar gülümserseniz gülümseyin, hüzünlü şeyler var.

Ünlü oyuncular filme nasıl dâhil oldular?
Bu, tutukluların yazdığı, oynadığı, müziğini yaptığı ve cezaevinde çekilen ilk film. Bu dört unsurdan birini, ikisini barındıran vardır, ama ben dünyada da hepsini birden barındıran bir film olduğunu zannetmiyorum. Basın çok ilgi gösterdi. Biz kime telefon edip de ünlüleri küçük rollerde görmek istiyoruz,destek verir misiniz dediysek, çoğundan tereddütsüz evet aklık. Hayır diyenler de ya vakti yok, ya yurt dışına gidiyor, ya tatildeyim diye özür dilediler.

Müzikler de mahkûmlara aitmiş...
Arkadaşlar-besteleri ürettiler. Burcu Güven, Birol Güven'in eşi, profesyonel düzenlemecidir, müziklerin düzenlemelerini o yapıyor. Biz tanınmış bir ismin bu sarkılan söylemesini istiyoruz. Bir şarkıyı basın toplantısında söylettik. "Hırsız Polis"in şarkısı nasıl yürüdü gitti, bu da öyle yürüyüp gider. Çalışmalar bitince tutukevinde bir stüdyo kuracağız. Kayıtlar orada yapılacak, onlan biz stüdyoya götüremeyeceğimiz için...

Stüdyo kalıcı mı olacak?
Hayır, kalıcı olarak kullanabilirlerse gene kullanırlar ama orası zaten yıkılacak. Bayrampaşa kasım aralıkgibi boşalıyor, Silivri'ye taşınıyor. Tutukevi yıkılıyor, yerine toplu konut yapılıyor.

Film. son bir belge gibi o zaman.
Evet, tarihinin son görüntüleri bu. Silivri'de 10 bin kişilik, bu amaç için üretilmiş bir bina var, oraya taşınıyor bütün tutuklular.

Yeni projeleriniz var m?
Çok güzel projeler var, yine DIGITURK'le iş birliği yapacağımız projeler de olacağını tahmin ediyorum. Mesela, bir senaryo atölyemiz var Senarist... Buna bir uluslararası atölye vasfı kazandırmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki yıl, bu kış, Oscar lı, Cesarlı bazı yazarları İstanbul'a getirip, ürün odaklı atölyeler yapmayı planlıyoruz.

Avrupa Senaryo Yazarları Federasyonu ile ilişkiniz var. Onların bu projeden haberleri var mı?
Geçtiğimiz ekimde, Selanik'te Federasyonun konferansına katıldık ve şunu gördük: Fransa ve İngiltere guild'lan dışında hepsiyle rekabet edebiliriz, dostane anlamda boy ölçüşebiliriz.

Guiki derken?
Lonca... Bizim loncamız, onlarınkinden eksik değil. Bazı eksiklerimiz var, bunları hızla kapatmaya çalışacağız. Zaten aslolan da bu. Üretim kaliten belli bir standarda çıkmadan, hakhukuk konuşmanın bir kıymeti yok. Bizi İlgiyle ve şaşırarak dinlediler. Hiçbirisinin böyle işlerle uğraşmadığını gördük. Bunun sebebi belki biraz da şu: Onların ülkesinde bu tür işlerle o kadar çok uğraşan var ki. Avrupa Senaryo Yazarlan Federasyonu'nun başkanı, Avrupa Parlamentosu’nda bir saat konuşma hakkına sahip. Bir saatlik söz hakkı verdiler, senaryocuların dertlerini anlattı. Hayal edebiliyor musunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Safa Önal'ın, mesela, ya da benim gidip dertlerimizi anlatacağımızı?
Hayal etmek serbest..
Evet, hayal kurmak serbest (gülüyor)...

Bu film mahkûm yakınları için de bir ümit kaynağı, değil mi? Onlarla da görüştünüz mü?
Onlarla yarın tanışacağız, bu film için gerçek bir açık görüş kondu. Gerçek yakınlarıyla buluşacaklar.
Haberleri var mı bu çekimden?
Var, özel telefon izni çıktı herkes yakınlarını aradı, yarınki randevular verdiler. Böyle de bir hediye oldu onlara. Bu çok sık olmayan bir şey... Filmin galasını da, bir galasını Bayrampaşa'da yapacağız, ama diyelim ki 'premiere'ini de Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında Antalya Cezaevi’nde yapmayı düşünüyoruz. Onlara daha teklif etmedik
bunu, ama Altın Portakal, Antalya Cezaevine de girmiş olur bu vesileyle. Bugün-yarın Adalet Bakanlığı ile görüşeceğim, hayır diyeceklerini zannetmiyorum.

Mahkûmların yönetmen ve oyuncularla aralan nasıl?
Çok güzel ve de şuna şaşırdık: Hepsi de çok 'cool', hemen kamerayla barışıverdiler. Hamdi Alkan iyi bir oyuncu yönetimi sergiliyor,
iyi bir iletişim kuruyor. Kendilerini rahat hissediyorlar. Kamera karşısında halleri değişiyor, cezaevinde olduklarını unutuyorlar
özenle, göz bebekleri gibi bakıyorlar bu işe, gidip akşamlan rol çalışıyorlar, ezber yapıyorlar.

Orada çalışırken, cezaevine özgü bir dilin farkına vardınız mı? Farklı deyimleri var mıydı?
Çok özel bir jargon yok, varsa bile bizle o jargonla konuşmuyorlar. Ama raconlar var tabii. O yaşama koşullarının ürettiği birtakım davranışlar var.

Ne gibi? Örnek verebilir misiniz?
Mesela, koğuşa yeni girene makas aratırlar. "Bir makas vardı buralarda, bir sorsana." diye dolaştırırlar. Ama makas yok tabii, yasaktır, mesela yani...

Başrolde Vural Çelik var, ona da makas arattılar mı?
O bütün hikayeleri bildiği için o tezgahlara gelmedi ama sonuçta onu çok seviyorlar. Bir bakıyorsun, bir köşede müzisyenlerden biri kapmış darbukayı, Vural da onlarla göbek atıyor. Ekip, koğuşun bir parçası haline geldi. Zaten bu atölyelerden sertifika
alan bütün arkadaşlara, sonra bizim atölyelerimize katılmak isterlerse, tahliye olup da gelirlerse burs da veriyoruz.

Bu arada tahliye olan var mı? Filme başlayıp da sonra çıkan?
Yazarlarımızdan bir tanesi çıktı, oyuncu olarak dışardan katılacak. O, Vural'ın içeri düşmesine sebep olan adamı oynuyor.

Kötü adamı yani..
Kötü adamı oynuyor. O istedi o rolü ama, ben bunu oynamak istiyorum dedi.

Çekimlerde gözünüzü yaşartan sahneler oldu mu?
Tutukluların, bana yaptığım işten dolayı duygulanın ifade ettikleri anlarda çok mutlu oldum. Boğazımda bir yumruk düğümlendi, çok içten sözlerdi. Şu garip hayatta bu kadar hakiki teşekkürle karşılaşmak, insanın zaten "Eh, değdi be kardeşim." demesine
sebep oluyor. Bir de basın toplantısında şarkı söylediklerinde çok duygulandık. Birdenbire bütün tutuklular nakarata katıldılar. Bu proje, yarış atı değil, özel bir şey. Kendiyle yanşan bir proje. Bugüne kadar çok güzel kapılar açtı. Tutuklulara açtı, Türkiye'deki siyasi ya da adli bütün mahkûmlara açmaya başladı, senaryo yazarlarına mesleklerinin önemini topluma hatırlatmakta kapılar açıyor. Dediğimiz gibi, başlangıçta senaryo vardır. Sloganımız bu.

Hiç yorum yok: