22 Eylül 2007 Cumartesi

Senaryo Yazarı Söyleşileri : Birol Güven

ZENGİNLE FAKİRİN KESİŞTİĞİ TEK ALAN TV





Söyleşi : Dürsaliye Şahan

Şu ‘made in Turkey’den başlayalım. Alaylı bir meydan okuma gibi algılıyorum yanılıyor muyum?
Evet. Ünlü bir oyuncu ‘Türkiye de sitcom yazarı yok’ demişti. Çok alınmıştım. Oysa o dönemde ben ‘Ayrılsak da Beraberiz’ dizisini yazıyordum. ‘Çocuklar Duymasın’ çok sevilince biraz reaksiyonal bir şekilde o damgayı vurdum. Türk yazarlarını hafife alanlara karşı duygusal bir tepki diyebiliriz. Sadece bir şeylerin altını çizmek için ama bugün böyle bir şey yapar mıyım bilmem. O zamanlar her şeyi çok ciddiye alıyordum herhalde. Bu coğrafyada yaşayan insanların dünyanın diğer insanlarından farklı olmadığını anlatmaya çalışıyordum bugün böyle bir şeyi anlatmayı gereksiz bulurum. Buna kimsenin şüphesi yok zaten.

‘Gani Müjde beni bir şey sandı’ diyerek başladığınız yapımcı olma hikayeniz gerçekten bu kadar basit mi? O zaman niye bu kadar genç üniversitelerde sinema televizyon okuyor?
Büyük tesadüfler insanın yaşamını belirliyor. Belki de bu tesadüfler bizim kariyer senaryomuzu yazıyor. Eğitim de sonuçta bizleri bu büyük tesadüflere yaklaştırmaya yarıyor bence. Gençler hep eğitimlerini tamamlayacaklar hem de büyük tesadüfler için fırsatlar hazırlamanın yollarını arayacaklar. Sonuçta kimse onları okul kapılarında beklemeyecek. Yıllar sonra bu soru onlara sorulduğunda onlarında her biri farklı şeyler anlatacaklar.

Söylendiği kadar kendinizi zeki buluyor musunuz?
Hayır, sadece olduğumdan daha zeki görünüyorum.

Size yakından bakınca asla töre dizisi yapmayacakmışsınız gibi bir hisse de kapılıyorum. Yanılıyor muyum dersiniz?
Hayır, yapamam. O kanaldan gelmiyorum. İyi bildiğim bir dünya değil. Ama bir yazar yeteri kadar araştırma yaparsa, yani yeteri kadar okursa her konuda senaryo yazabilir. Bu açıdan bakınca ben de töre dizisi yazabilirim ama tercih etmem.

Lider bir yanınız olduğundan kuşkum yok. Ekibiniz patron olarak sizden memnun mu? Daha doğrusu çalıştığınız insanların düşüncelerini merak ediyor musunuz?
Memnun olduklarını sanıyorum. Çünkü bilerek isteyerek kimsenin hakkını yemem ama egosu yüksek insanlar benimle yan yana gelince biraz rahatsız olur. Benim olduğum yerde başarı da başarısızlıkta bana mal ediliyor bu da zaman zaman ekibimi rahatsız ediyor ve ben de onlara hak veriyorum. Ben hiçbir şeyi tek başıma yapmadım.

Yapımcılar senarist sıkıntısı var diyor, senaristler de iyi yapımcı ve iş yok diyorlar. Ne dersiniz?
Türkiye’de iyi doktor, iyi mühendis, iyi marangoz ne kadarsa iyi senaristte o kadar. Ülkemizin genel profilinden farklı bir durum yok senaryo dünyasında. Ama senaristlere yapılan bir haksızlıktan söz edebiliriz. Film iyi olunca yönetmene mal edilir, kötü olunca senaryo kötüydü denir. Bir de senaryo herkesin üzerine konuşabileceği bir şey. Herkesin fikri var. Resim gibi değil. Siz hiç bu resmin kırmızısı az diyen duydunuz mu ama senaryo için okuma yazma bile herkes konuşabilir.

Siz senaristlikten yapımcılığa geçmiş birisiniz. Diğerlerinden farklı olmalısınız. Size göre senarist ne kadar karar mekanizmasında olmalı?
Bence her şeye senarist karar vermelidir. Çünkü hiç kimse olacakları senarist kadar iyi bilemez. Boş sayfaya yeni bir dünya kuran senaristtir. Karakterin ne renk kostüm giyeceğine bile senarist karar vermelidir. On bölüm sonra ne olacağını kimse bilemez ama senarist bilir. Ekibin diğer elemanları senaristin hayallini gerçekleştiren teknisyenlerdir aslında. Ben sadece yapımcılık yaparken yani başka arkadaşlarım yazarken de her şeye onların karar vermesini isterim. Mesela filmin çekileceği mekanı senarist seçmelidir. Ondan daha iyi kim bilebilir ki. O yazarken gözünün önünde duruyordu o ev. Senaristin hayalindeki mekana en yakın mekanı bulan kişiye yapımcı denir. Yani yapımcı senaristin hizmetinde olmalıdır.

Sanıyorum senaristlikten geldiğiniz için böyle düşünüyorsunuz. Yapımcıların çoğu direk yapımcı olmuş insanlar. Yani sektörün sorunlarına çok da vakıf değiller gibi. Ne dersiniz?
Sektörün sorunlarına vakıflar da senaristlerin ve senaryonun sorunlarına vakıf değiller. Ben galiba olaya sadece senarist gözüyle bakıyorum.

Yapımcıların özgün hikayelere çok sıcak bakmadığı söyleniyor. Sürekli denenmiş hikayeleri tercih ettikleri, para kazanmış dizileri uyarlayarak yeniden yeniden çekmek istedikleri söyleniyor. Ne dersiniz?
Bu işi sadece para kazanmak için yapıyorlarsa bence en doğrusunu yapıyorlar. Yaratıcı olmak farklı şeyler yapmak için biraz bu işi idealize etmek gerekiyor. Ben klişeleri yapmamak için özel bir çaba harcıyorum ama bunu tüm sektörden bekleyemeyiz. Yaratıcılık para kazandırırsa hepsi yaratıcı olur merak etmeyin

.‘Çocuklar Duymasın’ın başarısını ikinci kez başka bir projede yakalayamadınız sanki. Ne dersiniz?
‘Kadın İsterse’ de yakaladım aslında. Nisan ayında saatler ileri alındığında saat 22.00 de yayınlayalım talebim kabul edilseydi ‘Çocuklar Duymasın’ı bile geçebilirdim ama olmadı. Saat 20.00 de yayınlamaya devam ettiler ve giderek reyting kaybettik.

Şu ilginç hapishane projenizden bahsedelim. ‘Hayal Kurmak Serbest.’ Sizin için nasıl bir deneyim oldu?
“Sanatla yolu kesişen insanlar bir daha suç işlemez” düşüncesinden hareket ettim. Onların hayata müdahale etmelerinde yardımcı olmaya çalıştım. İçerdeyken ne kadar hayata müdahale ederlerse çıkınca o kadar suçtan uzak kalırlar düşüncesiyle Bayrampaşa Cezaevinde yaklaşık sekiz ay senaryo dersleri verdim. Bu süre içinde çok önemli iki şey öğrendim. Bir “cezaevine düşenler senin benim gibi insanlar”, iki “herkes cezaevine düşebilir”. Suçu insanlar işliyor. Oradaki bir duvar yazısı beni çok etkilemişti. “Her özgür insan cezaevi için bir adaydır.” Cezaevine düşenler suçlu olabilir ya da suçsuz olabilir, bu yargının sorunu ama onlar hala insan ve hayata müdahale hakları var. Sanat hayata müdahale etmenin en güzel yolu. Onlar bu güne kadar her ne yaptılarsa yaptılar ama şu anda film yapıyorlar ve en önemlisi bu.

Çok etkiliyici. Bence oradaki çalışmalarınızı belgesel olarak da hazırlamalısınız.
Hazırladık zaten. Şu anda montajı yapılıyor yakında onu da yayınlayacağız.

Hangi dizileri takip ediyorsunuz?
Bu aralar hiçbir şey seyretmiyorum

Dizi senaryoları sürekli birbiri ile pişti oluyor ama sizin çizginiz zaten diğerlerinden biraz farklı.
Hep keyfe keder konuları ele alıyor gibisiniz. Kişiliğinizden mi kaynaklanıyor, yoksa bilinçli bir seçim mi?

Bugün yapılan dizilerin büyük bir çoğunluğu anonim bir hikaye bankasını kullanıyor. Sırasıyla çocuk kaçırma, fidye aldatma, kanser yoğun bakım hikayeleri anlatılıyor. İnşallah ben de bir gün bu hikayeleri yapmak zorunda kalmam. Özgün ve küçük hikayeler hem benim tarzım hem de iyi yazabildiğim konular. Ben televizyonculuğu sadece para kazanmak için yapmıyorum. Para kazanırsam hayır demem tabii ama yaratıcılık daha önemli benim için. Farklı şeyler yapmak para kazanmaktan daha çok haz veriyor bana.

Yeri gelmişken dizilerdeki şiddet sahnelerini nasıl yorumluyorsunuz?
Diziler toplumun aynasıdır. Toplumda şiddet varsa dizilerde de olacaktır. Topumdan değil de sadece TV den şiddeti kaldırırsak kendimizi kandırmış oluruz. Bu ülke sadece televizyoncuları terbiye etmekten vaz geçmelidir. Neden TV de şiddet var diye soranlar neden toplumda şiddet var diye de sormalıdır. Televizyonda yaratılan steril dünyanın kimseye faydası yoktur. Ben TV de şiddete karşı değilim sadece çocukların izlediği saatte yayınlanmasına karşıyım. Ama aynı zamanda çocukların geç saate kadar TV seyretmelerine de karşıyım. RTÜK çocuklarının geç saatlere kadar Tv seyretmesine izin veren ailelere de ceza kesmelidir

Sinema, televizyon ve internet çağındayız. Bu alanda çalışan insanların bir ayrıcalığı var. Bir anda insanları ekrana kilitleyebiliyorlar. Bunun büyük bir güç olduğu düşüncesindeyim. Ne düşünüyorsunuz?
Evet çok büyük bir güç. Özellikle TV. Çünkü ücretsiz ve adil. Zenginle fakirin kesiştiği tek yer. Siz Rahmi Koç’la aynı yemeği yiyemeyebilirsiniz ama aynı diziyi seyredebilirsiniz. Ama bu güç kontrol altında tutulmazsa çok tehlikeli de olabilir. Unutmayın kontrolsüz güç güç değildir. Japonya’da Pokemon adlı dizi yayınlandıktan sonra acil servislere 700 başvuru olmuş. Çocuklar pokemon gibi uçacaklarını düşünmüşler ve camdan atlamışlar.

Sinema ile aranız nasıl?
Çok iyi. Hiçbir şeye benzemeyen özgün bir hikaye bulunca ilk filmimi yapacağım. Şu ana kadar her yazdığımı çöpe attım. Hep daha önce yapılmış bir şeye benziyordu.

Şu anda çalıştığınız projenizden biraz bahseder misiniz?
Uçuş dünyasını anlatan bir dizi üzerinde çalışıyorum. Havaalanları, uçaklar pilotlar hostesler falan. Teması “Türkler uçuyor”. Bu konuda daha önce hiç dizi yapılmadı. Dünyada da sadece bir tane var o da çok izlenmemiş. Bakir bir alan. Bir de son 10 yıldır üniversiteye bir tek öğrenci bile sokamamış bir lisede geçen bir başarı hikayesi yazıyorum. O da bir dizi olacak

Gelecekte neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Özgün ürünlerle TV de hep olacağım ama asıl hedefim sinema. Senaryosuyla, hikayesiyle anılan filmler yapmak istiyorum.

Oyuncu olarak kimlerle çalışmayı tercih edersiniz? Tiyatrocu, manken ve şarkıcı üçlemesinde sizin tercihiniz hangisinden yana?
Benim yazdığım role kim uygunsa ondan yana. Yukarıdakilerin hiçbiri de olmayabilir. Hiç aklınıza yada aklıma gelmeyen bir meslek grubundan biriyle de film çekebilirim. Yeteneğe eğitimden daha çok inanırım. Bayrampaşa da çalıştığımız mahkumlardan birisi benim bugüne kadar gördüğüm en iyi oyunculardan biriydi.

Edebiyat ve sinema iki ayrı dildir tezine katılıyor musunuz?
Katılıyorum. Ama kesiştikleri nokta aynıdır, hikaye. Her ikisi de hikayeyi anlatmaya çalışır. Asıl olan hikayedir.

Bazı ülkelerin yaptığı diziler neredeyse bütün dünyada seyrediliyor. Örneğin Brezilya dizileri. Biz neden yurt dışına satamıyoruz?
Telif yasasından dolayı. Bizim yaptıklarımız bizim olmuyor. Kanalların oluyor ve onlarda bunun satışıyla ilgilenmiyor. Çocuklar Duymasın’ın tüm hakları ben de olsaydı dünyanın her ülkesine satardım.

Yabancı Damat’ın Yunanistan’a satıldığını duymuştum. Yapımcı değil de kanal mı sattı?
Galiba o projenin hakkı yapımcıdaydı. Kanalda değildi

Reyting sizin için de korkulu bir rüya mı? Bir aralar reyting ölçümleri doğru yapılmıyor filan da dendi. Ne dersiniz?
“Reytingler doğru yapılmıyor” başarısız insanların sığındığı bir limandır. Ben o limana hiç demir
atmadım. Başarısız bir iş yapınca bunu kendimde ararım.Ama evet reyting benimde korkulu rüyamdır.

Oyuncuya göre hazırlanan projeler var. Böyle bir projeniz oldu mu? Veya olabilir mi?
Bir projem oldu O da ‘Kadın İsterse’ dizisiydi. . Hülya Avşar için özel yazmıştım. Onun toplumdaki algısına uygun bir diziydi ama benim tarzım projeye göre oyuncu seçmek, mümkünse tanınmamış yetenekli oyuncularla çalışmak.

Senaristlerinizi seçerken nasıl davranıyorsunuz?
Hiçbir kriterim yok. Akacak kan damarda durmuyor. Senarist olacak kişi kendisini seçtiriyor zaten.

Hiç yorum yok: